Beklenmedik, istenmedik birşey olduğunda bütün olayı bir "ihmal"e bağlamak ne kadar kolay kolay aslında. Özellikle de günün birinde bizim ya da çok sevdiğimiz birilerinin başına gelmesi muhtemel kötü bir olayı duyar duymaz ilk iş olarak hoyratça ihmal arayıp buluyoruz. Uçak düşer pilotaj hatası olur, çığ düşer ekip hatası olur. Herhangi bir durumda ihmal bulmak dünyanın en kolay işi. Kim "ben hayatta her işi kitabına uygun yaptım. Hesaplanmamış hiçbir risk almadım" diyebilir ki? Ben diyemiyorum şahsen. Ayrıca çoğu durumda "kitabına uygun davranmak" riskin en büyüğü oluyor. En azından hayati zaman kayıplarından kaçınmak için kuralları ucundan tırtıklamak zorunda kalıyoruz. Zaten riskten kaçma yolunda işi "yıldırım düşer korkusuyla evde oturma"ya kadar götürüp delirmek te mümkün.
İhmal aramak aslında, ruhen yetişkinlikten nasibini alamadığı için hayatın kötü sürprizleri karşısında mütemadiyen şok geçiren insangillerin favori kaçışı. Ne de olsa işin ucunu ihmale bağlayınca, aynı şeyin kendi başına gelme ihtimalini düşünmek zorunda kalmıyor. Çünkü o "ideal bir insan" olduğu için asla ihmalde bulunmaz. Bulunmuşsa bile, ya ihmallerini fark etmeyecek kadar salaktır, ya da hatırlamamayı tercih ediyordur. Trafik kazası falan izlemeye de bayılır bu ideal insan. İyice bakar ki, bir ihmal bir terslik bulsun, kendisinin kaza yapan şöförden farklı olduğuna inanıp rahatlasın.
Tamam, "İhmal öldürür". Tamam, "Kendimizin ve başkalarının ihmallerinden ders almalıyız". Ama ihmal arayışını merhumların, kazazedelerin iki lafla infazına kadar götürmeden önce en azından şunu hatırlamak gerekir: kıyısından dönülmüş ölümcül kazalar arkadaş sohbetlerinin favori malzemesidir. Daha da beteri, beladan ne kadar kıl payı (ve şans eseri!) sıyrılınmışsa olayın kahramanı o kadar prestij kazanır. Ve aynı durumda sadece o yaşamsal kıl payını yaratan şans yüzüne gülmediğinden mağdur olanlar acımasızca yerin dibine sokulur. Peki bu durumda bir haksızlık, bir ironi, ya da en azından bir gariplik yok mu?
İhmal aramak aslında, ruhen yetişkinlikten nasibini alamadığı için hayatın kötü sürprizleri karşısında mütemadiyen şok geçiren insangillerin favori kaçışı. Ne de olsa işin ucunu ihmale bağlayınca, aynı şeyin kendi başına gelme ihtimalini düşünmek zorunda kalmıyor. Çünkü o "ideal bir insan" olduğu için asla ihmalde bulunmaz. Bulunmuşsa bile, ya ihmallerini fark etmeyecek kadar salaktır, ya da hatırlamamayı tercih ediyordur. Trafik kazası falan izlemeye de bayılır bu ideal insan. İyice bakar ki, bir ihmal bir terslik bulsun, kendisinin kaza yapan şöförden farklı olduğuna inanıp rahatlasın.
Tamam, "İhmal öldürür". Tamam, "Kendimizin ve başkalarının ihmallerinden ders almalıyız". Ama ihmal arayışını merhumların, kazazedelerin iki lafla infazına kadar götürmeden önce en azından şunu hatırlamak gerekir: kıyısından dönülmüş ölümcül kazalar arkadaş sohbetlerinin favori malzemesidir. Daha da beteri, beladan ne kadar kıl payı (ve şans eseri!) sıyrılınmışsa olayın kahramanı o kadar prestij kazanır. Ve aynı durumda sadece o yaşamsal kıl payını yaratan şans yüzüne gülmediğinden mağdur olanlar acımasızca yerin dibine sokulur. Peki bu durumda bir haksızlık, bir ironi, ya da en azından bir gariplik yok mu?
0 kisi laf etti:
Yorum Gönder