Kendimden biliyorum. Bilmek istemezdim ama maalesef biliyorum. Hatırladığım tüm geçmiş zamanlar boyunca, neredeyse hiçbir şeyden tam memnun olamadım. Ufak tefek tökezlemelerde nispeten hızlı toparlansam da, artık hırsımdan mı, kendimi kandırma yetersizliğinden mi emin değilim; ufak tefek başarıların tadını pek çıkartamıyorum. Küçük oynamadım ama çoğu zaman büyük oynamaya da üşendim. Ya da çıkan fırsatlar yeterli motivasyonu sağlayamayacak kadar uyduruklardı, bilemiyorum. Yok, biliyorum aslında, ben gözümü karartıp hareketlenecek bahane bulamamanın sıkıntısını çekiyorum.
Sakin sakin, iğneyle kuyu kazma tarzı işler bana göre değil. Günde 3 vakit gözümü karartmam, inisiyatif almam lazım mutlu olmam için. Yani ortalama bir iş yaşamının 25 yaşında bir insana sözde belki ama özde asla sağlayamayacağı bir mesleğe ihtiyacım var. Siz bakmayın plaza işlerinin ilanlarında aranan "lider vasfı", "takım çalışması" teranelerine, ofis çalışanlarının alayı sabah 9 - akşam 5 excell'e veri giriyor. Bir de habire toplantı yapma teranesi var tabi. Bazen uçaklara doluşup, yarım kıta yol gidip, dağları tepeleri aşıp, uyduruk bir konu üzeirnde anlaşmazlığa düşüp, sekreterya faslında takılıp kalmaya iş dünyası jargonunda "toplantı" deniliyor. Ne onunla, ne de onsuz oluyor. Toplansan sonuç alamıyorsun, toplanmasan işler arap saçına dönüyor.
Şimdi olayın kişisel boyutuna dönersek; tüm bunların derdi beni niye geriyor? Alışıp kabullenebilir miyim? Yoksa, "ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın" sancılarıyla yaşamak daha mı iyi? Henüz bilmiyorum, ama bir şeyden emin olmaya başladım: Sabretmek ve zamana bırakmak lazım. Hindi gibi kös kös düşünmekle olmuyor.
0 kisi laf etti:
Yorum Gönder