Londra'da ilk defa bir konsere (ben dahil:) seyircilerin yarısının geç girdiğini gördüm. E ne de olsa, çalan da Türk, oynayan da. Londra'nın en kasıntı konser salonlarından meşhur Barbican'a da doluşsak, o kadar rahatlık olacak. Az buz birşey değil hem, Selim Sesler geliyor, toplanip gırnata dinleyeceğiz. 50 kişiye en az 1 görevli düşüyor. Yok "Fotoğraf çekmek yasak", yok "kahve sıcaksa içeri alamayız", zebellah gibi dolanip ona buna laf ediyorlar. Ama ne fayda, Selim Sesler ve ekibi öyle bir çalıyor ki, daha üçüncü şarkıda ön saflara doğru ilerleyip oynamaya başlıyoruz. Akabinde Selim babanın da klarneti bırakıp göbek atmaya başlamasıyla iyice cesaretlenen kalabalığın "Camiye mi geldik ayol!" ve "Biz biliyoruz da mı oynuyoruz, Kalk kız kalk" damarları kabarıyor tabi. Son parçalara doğru bileni bilmeyeni atıyor göbecikleri.
Lakin sefamız ancak ilk yarının onuna kadar sürüyor. İkinci kısımda Selim Sesler gidiyor, başka bir ekip geliyor. Klarnet'le elektro gitarı karıştırıp doğu-batı sentezi yapmaya çalışmışlar ama roman havasının arka fonunda uzay gemisi efektleri, oynak ritmlerin arasına karışan liseli metal grubu etkileri kulakları tırmalıyor. Zaten çok geçmeden salon yavaştan boşalıyor. Canını dışarı atan seyirci grubuyla konser sonrası için vaadedilen partiyi beklemeye başlıyoruz. İçerideki müziğe bakınca ne bekleyeceğimizi tam bilemiyoruz ama meraklıyız da bir yandan.
Önce bir DJ gelip oyun havalarıyla disko müziklerini harmanlamaya kalkıyor. Saadet düğün salonu tadındayız ve tek eksiğimiz piyanist şantör. Tam sıkılmaya başlarken davul zurna sesleri duyuluyor. Bulduk ya artık memleketin ritmini, anında halaya kalkıyoruz. Beraber ve solo figürlerle şenlenken bir de dansöz geliyor, işte o zaman tam oluyor memleket. Artık cümle camia, kurtlarımızı dökmeyi nasıl özlemişsek, dakikasında özümüze dönüyoruz. Gece uzun, komut net: "Hadi kızım yandan yandan yandan...."
0 kisi laf etti:
Yorum Gönder