Demin, annemin aylar önce aldığı ve buralara kadar benimle gelen beyaz bebe sabunlarının sonuncusunu açarken aklıma geldi de, sokakta yürürken, markete giderken her an sizi aklında tutan ve gündelik ihtiyaçlarınızı düşünmekten vazgeçemeyen birilerinin olması çok güzel bir şey. 20 yaşını geçeli seneler olmuş oğullarına çorap-çamaşır, eşşek kadar olmuş kızlarına diş fırçası ve sabun alan, evini kuşatan 200 metre yarıçaplı alanda 4 tane süpermarket bulunan evladına her ziyaretinde süt, yoğurt, peynir, meyva getiren, yaptığı yemekten 1 kap yollama hevesiyle babayı Ankara ayazında yollara düşüren anneler, neresinden tutarsanız tutun komik bir fenomen ama tüm bunlara alıştıktan sonra kendi erzak ve sabunlarınızla başbaşa kalmak ta ilginç bir burukluk yaratıyor. Bunun kendi hayatını idame ettirmekle falan alakası yok. Sonuçta ortalama zekalı, ortalama bütçeli bir insan (ne kadar nazlı yetişmiş olursa olsun) zorda kalınca, en azından makarna yapıp yumurta kırmayı becerebilir. Hatta ortalama bir yurdum kızı da heves ettiği müddetçe zaten, annesinden bile iyi yemek yapacaktır. Ama başınızın çaresine bakabiliyor olmanız "Kızım mercimek yaptım, sen seversin, babanla yollayayım mı?" şeklindeki o telefonu "of anne ne gerek var gece gece!" diye cevaplamayı özlemenizi engellemiyor. Olay sabun ve beyaz peynirden ziyade düşünülmek, birilerinin gündelik hayatında yer etmek, en alakasız zamanlarda en alakasız şeylere bakıp sizi hatirlayan birilerinin olması. Özlemek, özlenmek.
...özledim...
2 kisi laf etti:
Demek ki butun "reddedislerin", "bagiris cagirislarin ve itirazlarin " arkasinda, yumusacik duygular ve derinlerde bir yerde bir beklenti bir hoslanma ve mutluluk da yatiyormus.
Ilk defa bana yazilmamis ama benimle ilgili bir yazi okuyorum.
Tuhaf duygular icindeyim.
cok guzel anlatmissin..
benzer duygular icerisindeyim.
Yorum Gönder