Katalog Aileleri
Posted in gundelik hayat, kapitalizm, tuketim on 27.11.05 by farlimasAkademik Gayya Kuyusu
Posted in bilim, universite, yayin on 25.11.05 by farlimasTravmalar ve Super Kahramanlar
Posted in cizgiroman, kahraman, manga on 24.11.05 by farlimasSanırım insanlar bırakın gerçek hayatı, hayal dünyasında bile hiçbir zorunluluğu ve ekstrem özelliği olmayan birinin sadece canı istediği için yollara düşmesini anlamlandıramıyor.
Kendi sevdiğim çizgiromanları düşündüm de, Corto Maltese olsun, Conan olsun (Conan orjinalinde 16-17 yaşına gelince "Bu Kimerya dağları beni boğuyor ana, başka diyarlar görmek istiyorum" diye yollara düşmüş bir adamdır. Filmi çekilirken ortalama Hollywood izleyicisinin bu mantaliteyi anlayamayacağı düşünülerek çocukluğunda köyünün yağmacılar tarafından basılması hikayesi uydurulmuştur) hep canları sıkıldığı için ortada dolanan köksüz ve yalnız tipler. Kim olduğunu hatırlamadiğim bir yazar "yalnız olmadığımızı hissetmek için okuyoruz" demiş. Sanırım doğru, belki de insanlar çizgiromanlarda olmak istedikleri şeyi okumayı tercih ediyorlar.
Londra, bir tat, bir doku
Posted in gezi, ingiltere, londra, tatil on 22.11.05 by farlimasORTAMLAR
Posted in eller havaya, gece hayati, gocmenlik, ingiltere on 15.11.05 by farlimasYurtdısından gelenlerin hikayelerine, "aktık ortamlara" laflarına inanmadan once iki kere düşünün. Çünkü gerçek şu ki orada da burada da insanlar günün çoğunu internette, televizyon başında veya uyuklayarak geçiriyor, ülkelerine dönünce de tanıdıklarının beklentilerini boşa çıkarmamak için, gerçekten yaşadıklarının gerçekçi bir tablosunu çizmek yerine prim yapacagını dusundugu anektodları sıralamaya baslıyor. Ayrıca sizin bilmemnereye giden arkadaşınızın çok eğleniyor olması Avrupa'yı ya da Amerika'yı daha eğlenceli bir mekan yapmaz. Muhtemelen o arkadaşınızın bu kadar mutlu olmasının nedenleri arasında, ilk defa evden ayrılmak, geçmişte bol miktarda ders çalışmış olmak, ilk defa gece hayatına entegre olmak, ilk defa yurtdışına çıkmış olmak ya da basitçe eğleneceğinden emin olarak yola çıkmak (beklenti oluşu hızlandırır) gibi faktörler de etkilidir. Zaten bence Türkiye gibi iyinin de kötünün de uçlarda yaşandığı kaotik bir memlekette üniversite hayatını serserilikle geçirenlerin buraya gelip de, geceyarısı kapanan uyduruk publarda, dandik müzikler eşliğinde iki bira içip, yarım saat tepinip "acaip eğlenmesi" pek olası değildir.
Aynı şekilde "İtalyanlar, İspanyollar çok neşeli adamlar, biliyorlar canım eğlenmeyi, Türkler gibi değiller" demeden önce de önyargılarınızı bir kez daha gözden geçirmenizi öneriyorum. Aceba Ankara'nın göbeğinde bir Türk erkeği aynı gereksiz esprileri yapsa, ilgi çekmek için pistin ortasında 80'li yıllardan fırlamış gibi tepinse onu da bu kadar sevimli bulur muydunuz? Ha derseniz ki, "Bana Türkçe olarak laf attıklarında irite oluyorum ama anlamadığım bir lisanda asılınınca çok sevimli buluyorum" ona zaten diyecek laf bulamıyorum. Ayrıca "sıcak kanlı Akdeniz insanı" imajına kapılırken unutmayınız ki Türkiye, Akdenizin orta yerindedir. Bunun yanı sıra, insanların sarışın olması kara kuru esmer tipleri hasretle beklemelerini gerektirmez. Eninde sonunda yabancısınız ve bulunduğunuz memleketin yerlisine en fazla otantik gelebilirsiniz.
Yani demem o ki ortam ortam diye başımın etini yediniz. Ama sonucta parti dediğimiz de acaip kıyafetler giymiş bir grup adam, uyduruk müzikler, bir fıçı biradan ibaret. Kültürel emperyalizmin yan ürünü olarak tek tipleşen eğlence anlayışı artık dünyanın her yerinde ya yüksek volümlü müzik eşliğinde tepinmektan ya da loş ışıklı bar köşelerinde bir masanın etrafına doluşup geyik çevirmekten ibaret. Tabi ki, her ikisi de güzel şeyler ama sadece sizinle aynı frekanstaki arkadaşlarla birlikteyseniz!
Sonuç olarak; insan için(ya da en azından benim için) içkiden müzikten evvel muhabbet geliyor. Bilmemne ülkesinin en ücra köyünde yıkık dökük bir evin önünde kankalarınızla cekirdek çitlerken aldığınız keyfin kıymetini bilin. Çünkü en civcivle eğlence mekanında pek de sevmediğiniz insanlarla beraberken ya da yalnızken asla aynı tadı yakalayamayacaksınız. Mutluluğu uzaklarda aramayın, size telefon defterinizin tozlu bir sayfası kadar yakın olabilir.
O iyi bir X idi
Posted in medya, onyargi on 15.11.05 by farlimasHatırlarsınız bir ara Türkiye'deki ölüm ilanlarında da "İki çocuk annesi/babası olan X, iyi derecede ingilizce ve almanca biliyordu" gibi birsey derlerdi. Bu hesaba göre de bekarsanız ve dil bilmiyorsanız adam yerine koyulmuyorsunuz.
Zaten "İyi bir X olan Y" formatından da oldum olası hoşlanmam. Bir kere bu şekilde bir cümle kurunca X'i a-priori "iyi" olarak katagorilendiriyor, X dışındakileri de otomatik olarak dışlıyoruz. Ayrıca koskoca Y'yi de otomatikman X'e indirgiyoruz.
...tutmayın beni...
Posted in insan iliskileri on 14.11.05 by farlimas-Bulgaristan'a tek başına gidersen tehlikeli olabilir. Zaten de hava erken kararıyor, bişey göremezsin, gezemezsin (gene en mantıklısı bu, zaten aklımam yatan ve uygulamaya karar verdiğim tek öneri de bu oldu)
-Yılbaşı gecesi Londra'da bir başına ne yapacaksın? Bizimle Ankara'da otur işte. Gece gece başına birşey gelir. (Ara Not: Londra, her 31 Aralık gecesi binlerce kişinin şehrin göbeğine indiği, sabaha kadar tozutup, her saatte de evine dönebildiği güzide bir şehrimizdir)
-İstanbul'dan Ankara'ya karda kışta nasıl geleceksin? (Ara not 2: İstanbul'dan yola çıkan bir otobüs ortalama 5 buçuk saatte Ankara'ya varabilmekte, en kötü ihtimalle bir süre Bolu dağı semalarında mahsur kalmaktadır. Henüz Bolu dağında otobüsü yolda kaldı diye hayatı kayan olmamıştır)
-Londra'da tek başına yolunu nasıl bulacaksın? (Ara not 3: Söz konusu önermenin muhatabı daha önce New York'ta, Londra'da ve en beteri de İstanbul'da bol miktarda tek tabanca aylaklık etmiştir. Türkçe ve İngilizce olarak yol sorma ve dert anlatma fasiliteleri bulunan bu insan evladı, herkesin İngilizce konuştuğu ve kendisinin de zaten daha önce gittiği Londra gibi bir şehirde nasıl kaybolabileceğini anlamamaktadır.)
Kezban'ın bile 30 sene önce Paris'te film çevirdiği Avrupa coğrafyasına mı güvenemiyorsunuz, bana mı güvenemiyorsunuz, uzakta olunca olaylar dramatik bir boyut mu kazanıyor bilemiyorum ama hakikaten bunalmaya başladım.
Sokaklar
Posted in ingiltere, kopek, sokak on 13.11.05 by farlimasYola çıkmadan bir gün önce, bir arkadaş geyik olsun diye bir sokak köpeğini gösterip "aha bak köpek, iyi bak, orada bulamazsın bundan, Ankara köpeği" demişti. Ben de gülüp geçmiştim. Bugün düşündüm de, ben hakkaten buraya geldiğimden beri sokakta bir tane bile kedi, köpek görmedim. Belki şimdi içinizden "çok mu lazımdı" diyenler olacaktır ama 4 sene Yüzüncü Yıl'da oturan ve muhtelif defalar Yalıncak ormanının köpekleri tarafından kovalanan bir insan olarak ister istemez bu durum garip geliyor.
Zaten kediden, köpekten de geçtim, burada sokakta insan bile yok, sadece taş ve çimen var. Herkes şehrin ana caddelerinde alışveriş yapmakla meşgul. Ara sokakları sadece işe gidip gelirken kullanıyorlar. Sokaklarda , inanılmaz bir altyapı, estetik bir görüntü ve düzgün bir işleyiş var. Ama hayat yok!
Sevgili Günlük,
Posted in on 12.11.05 by farlimasLakin, İngiltere maceralarımı hali hazırda ele güne mail yoluyla duyurduğum için buraya ne yazacağım konusunda net bir fikrim yok. Herhalde onu da önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.