(A)POLİTİKA

Tıpkı bir yap-bozun parçalarının toplamından fazlası olması gibi, politik tavır da sağın, solun, anarşinin, aktivizmin ve geri kalan tüm fikirlerin toplamından geniş bir kavramdır. Tercihe göre genel bir sistemi savunmayı ya da olaylar bazında tavır almayı içerebilir. Apolitiklik ise, adı konulmuş bir ideolojiye, öğretiye, guruya bağlı olmamanın ötesinde bir tepkisizliktir.

80 sonrası gençliğinin (benim kuşağım) apolitik tavrıyla ilgili senelerdir konuşulur. Çok konuşulmaktan içi boşalmış her manalı konu gibi bu da genelde "sağını solunu bilmeme" cinsi ufacık bir alana indirgenir, 30 saniye sonra da unutulur. Ama klişeler tam da gereken noktaya dokunduğu için klişe olurlar. "80 sonrası apolitikası" da bir klişedir, önemlidir ve tehlikelidir. Çünkü söz konusu apolitikliğin ciddi bir politik yönü vardır. Sorgulamadan 20 küsur seneyi devirmek sadece umursamazlık değildir. 80 sonrası çocuğunun okumaması, dinlememesi, izlememesi ve sorgulamaması onu politikadan kopartmamış, sadece lise sıralarında kabullendiği "milli coğrafya", "milli tarih", "milli güvenlik", "milli ideoloji" öğretilerini temel almaya, sonunda da bilinçsiz bir "milli eğitim" neferi olmaya yöneltmiştir. Milli eğitim de adı üstünde millidir ve saçından tırnağına ideolojiktir.

Milli eğitim ideolojisi diğerlerinden "hap şeklinde dahili kullanım" özelliğiyle de ayrılır. Zira kendisiyle okul sıralarında bacak kadar çocuklarken tanışır, sınıf geçmek için hatmederiz. Basittir. İyi pazarlanır. Kolay anlaşılır. Çelişkileri ilk bakışta ortaya çıkmaz. Vaatleri bol, sloganları kullanışlıdır. Her şeyin ötesinde "sevilen ve saygı duyulan modern bir birey" olmayı garanti eder. Hayatın her alanında söyleyecek lafı vardır. Adı üzerinde o "hayat bilgisi"dir. Emek gerektirmeyen bir öğrenme olarak ta bir apolitik için biçilmiş kaftandır.

Tüm bunlara bir diğer toplumsal histerimiz olan bilgi fetişizmi eklenince mili eğitim ideolojisi, politik yelpazenin tüm kanatlarını havada katlayacak kudrete erişir. Apolitik kendine "bilmiyorum" demeyi yediremez. Politika gibi havalı bir konuda susup köşesine çekildiğinde küçümseneceğini bilir. Zaten her konu az çok politiktir, e habire de susamaz ya! Lise yıllarından kalma tozlu bilgilerini ortaya saçmaya başlar. Apolitik, apolitikliğini asla tam olarak içine sindiremediği için zaten tüm söylediklerine yürekten inanmakta, hepsini kendi beyninden çıkardığını düünmektedir. Konuştukça konuşur, konuştukça hırslanır. Karşıdan gelen her tepkide bildiklerine daha sıkı sarılır, kendisinin de politik olabileceğine ikna olur ve zamanla kendisinin de tanımlayamadığı birşey-ist olur.

Boş zamanlarımı nereye yatırsam?

Boş zaman, zamanın en güzel hali aslında. İnternette gezin, televizyon izle, çizgiroman karıştır, ne istiyorsan onu yap. Ama kazın ayağı öyle değil. Nedense illa "değerlendirilmesi" gerekiyor bu nadide boşlukların. Vazo gibi birşey, boşken insanın gözüne batıyor. Rahat olmam gerekirken gerildikçe geriliyorum, gerildikçe kendimi kısıtlıyorum, kendimi kısıtladıkça bırak yapmak istediklerimi, yapmam gerekenleri bile yapamaz hale geliyorum. Ortada zorlama bir üretkenlik endişesi var. İlla elle tutulur birşeyler yapılacak. İyi de canım kardeşim ben öğrenciyim, hem de bu sene zaten sevdiğim ve ilgilendiğim bir alandayım. Ortalama bir öğrenci olarak ta zamanımın neredeyse tamamı boş. İlgimi çeken şeylerin peşinde zaten düzenli olarak senelerdir koştuğum için onlar da pek vakit almıyor. Ailemden ve arkadaşlarımdan da uzaktayım. Gündelik ritüellerimin de çoğu Ankara'da kaldı. Spor yapayım, form tutayım desen onun da doğal bir sınırı var. Kitap oku demekle de iş bitmiyor. Sonuçta sosyalciyim, ki bu da yaptığım başlıca işin ne bulsam okumak olması anlamına geliyor. E okumanın da fiziksel sınırları var. Yemek, televizyon ve uykuyla da aram olmadığına göre ben ne yapacağım bu kadar boşluğu?

Aslında olay küçüklükten kalma toplumsal bir beyin yıkamanın gözden kaçan bir ayağı. Vakit kıymetli birşey, öyle öğretildi. En favori ilkokul sorularından biri değil miydi: "Boş zamanlarında ne yaparsın?" Cevabı da öyle "Bahçeye çıkar otururum, bulutlara bakar hayal kurarım" falan olmamalı bu sorunun. Ne o öyle?! Boş oturulur mu hiç. Ne kadar banal. Geliştir kendini, geliştir, geliştir.

Klasik ütopyalarda bile aynı sorun var. Misal Thomas More'dan başlayarak çoğu demiş, insanlar günde 6-7 saat çalışsın diye. Ama çıkıp bir allahın kulu da "kalan zamanda kağıt oynasınlar, geyik çevirsinler, manzara izlesinler" dememiş, onun yerine "kalan zamanda herkes kendini ilime bilime versin. İlerledikçe ilerleyelim." fikri hakim.

Bunun sorumlusu protestan ahlakı desem o da değil. Komünistinden liberaline kadar herkeste bir "daha fazla, daha ileri, daha çok" merakı var. Hatta "dünya işlerine çok kapılmamalı, kendimizi ilahiyata vermeliyiz" anlayışına sahip dinlerin de durumu temelde pek farklı değil. Bu anlayışa göre de insanlar boş zamanlarında ibadet edip geleceğine (öbür dünya) yatırım yapıyor. E sonuçta maddi de olsa manevi de olsa yatırım yatırımdır.

Bu sürekli üretim takıntısı, bu günlerde arttıkça artan "verimlilik" ile birlikte düşünülünce durumun vehameti artıyor. Verimlilik arttıkça aynı işi yapmaya daha az vakit, daha az emek ve daha az kaynak harcanıyor (en azından teoride) bu da daha fazla boş zaman demek. Boş zaman değerlendirme faaliyetlerinden bir çoğu eninde sonunda tüketimle bağlantılı. Hele insanın maymun iştahlılığı da işin içine girince, 3 ayda bir hobi değiştiren bir güruh ve az kullanılmış eşya dağları ortaya çıkıyor. Bir yandan hizmet sektörü, bir yandan üretim sektörü şiştikçe şişiyor.

Aceba hiç "yapmalıyım, değerlendirmeliyim, gelişmeliyim" zorlaması olmasa ne olur? Herkes evinde ıvır zıvır televizyon programları izleyip abur cubur yiyerek obez mi olur? Peki bu kadar zorlama arasında sonuç farklı mı?

Merak insanın doğasında zaten var. İnsan ilgisini çeken birşey buldu mu zaten yemeyip içmeyip peşinden koşturacak. Otomatikman kendini geliştirecek, bir amaç edinecek, kendine ait bir dünya yaratacak. Dahası bunu sadece canı istediği için yaptığında, ortaya çıkan işler daha yaratıcı, daha özgür olacak. Hele bir de "yarışma dürtüsünü" yenip kendini başkalarıyla kıyaslamazsa dört başı mamur bir tatmin yaşayacak.

Back to Home Back to Top FARLİMAS. Theme ligneous by pure-essence.net. Bloggerized by Chica Blogger.