Hitit Güneşi

Bundan yıllar önce, henüz ben liseye yeni başlamışken, Ankara'nın güzelim Hitit Güneşi amblemi, cami ve atakule kırması bir grafik rezaletiyle değiştirilmişti. Soğuk Ankara gecelerinde İ. Melih Gökçek'in yorganının kayması sonucu gerçekleştiği rivayet edilen bu ani değişikliğe karşı çıkanlar olmuşsa da resmi ve hukuki yollardan pek bir sonuç alınamamıştı. İşte şimdilerde sessiz sedasız ama en güzel şekilde yeni bir karşı çıkış başlamış. Yukarıdaki fotoda da görüldüğü üzere birileri (ajitatif kolektif) sokak tabelalarında, otobüs duraklarında, banklarda, aklınıza gelebilecek her yerde Melih amblemlerinin üzerine rengarenk Hitit Güneşleri yapıştırıyor. Bir nevi emrivakiye emrivakiyle karşılık veriliyor.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi http://bigumigu.com/bigu/haber.asp?hid=1487 adresinden alabilir hatta daha güzeli sayfanın altlarına dogru bulacağınız Hitit Güneşini print edip mahallenizde dağa taşa yapıştırıp çorbada tuzunuzun bulunmasını sağlayabilirsiniz.

Ufak ve naif görünse de bu tip eylemler aslında çok güzel sonuçlar doğurabiliyor. Bize ilkokulda okuttukları "Denizyıldızlarını suya bırakma" hikayesi gibi, en azından üç beş kişinin aklına giriliyor. Hatta en alakasız zamanda eylemlerinizin semeresiyle karşılaşmanız bile mümkün. Mesela rivayet odur ki, birkaç sene evvel ODTÜ'de birileri arabaların ön camına "otostopçu al, otostopçu ol" yazan, otostopun nimetlerini, ruhunu anlatan kağıtlar bırakmaya başlamış. Sonra birgün o kağıt bırakanlardan biri otostopçu olup bir arabaya binmiş. Sonra beklemediği birşey olmuş; şöför arabasına bırakılan bir kağıttan bahsetmiş. Hatta yetmemiş: "İşte ben de böyle böyle otostopçu almaya başladım" demiş. Olmaz olmaz demeyin. Ya olursa?

Üşeniyorum Öyleyse Battım

Yalnız yaşamak değil de, koca bir şehirde meşgalesiz ve ıssız bir hayat sürmek ciddi bir enerji gerektiriyor. Bu enerji harcama şekli sürekli koşturmaktan bitap düşmek değil elbette. Daha çok izolasyonu kötü bir evin tüm ısıyı havaya savurması gibi sabit durarak yapılan bir enerji harcama türü. Ayda 3-5 kalem iş yapıp kalan zamanda da sürekli birşeylere hazırlanma gereği, hele de insan öyle ahım şahım bir disiplin duygusu olmayanlar için, sabah 9- akşam 5 mesaisinden daha yorucu olabiliyor. Her an mahmurluğa kurban gidebilecek kırılgan bir düzen yaratmayı ve ayakta tutmayı başaramayınca ipin ucu öyle bir kaçıyor ki toparlayabilene aşkolsun. Bir gün üşen, iki gün üşen derken gözünü bir açıyorsun ki bilgisayar önünde saksı bitkisi haline gelmişsin, günün kalanı da uykuda geçmeye başlamış. Sonuçta 2-3 haftayı uykuda, 3-5 ayı anlamsızca bilgisayar başında, 1-2 seneyi boşlukta geçirmek hayatın genelinde kalıcı bir hasar bırakmıyor ama bir zaman diliminin “harcanmış” olduğunu hissetmek ertesi günün motivasyonunu çürütüyor. Burada harcanma kavramı kişisine göre işsiz olmak, planlanan bir şeyi yapamamak, işe gitmek, okulu uzatmak gibi çeşitli şekiller alabilir tabi. Benim için de bu harcamanın en temel karşılığı öğlen civarı uyanıp evde boş boş televizyon izlemek, dışarı çıkmaya üşenmek, yapmayı planladığım her şeyi ertelemek ve uyku bastırana kadar baş ağrısı ve mide bulantısına rağmen inatla internette gezinmek.

İşte bu döngüye geçince geri dönüşün ne kadar zor olduğunu tecrübeyle idrak ettiğim için bu aralar hayatımı düzene sokmak ve güzelleştirmek için elimden geleni ardıma koymuyorum. Normalde kaale almadığım ufak mutluluk alanlarını değerlendirmeye başladım. Örneğin yemek yemek. “Yemek için yaşama, yaşamak için ye” mantığımla nam salmış bir insan olarak, internetten fırın mücver tarifi aramış olmam her halde beni tanıyan herkesin durumun vehametini anlamasını sağlayacaktır. Konserdir, festivaldir artık elde organize etkinlikler adına ne varsa fazla kurcalamadan takip ediyor, evden olabildiğince sık çıkmak için her nevi bahaneyi değerlendiriyorum. Ama sanırım tek başına antreman yapmaya motive olmak en zor iş. Ankara’da bile 3 kere “Sabah 9’da salonda” diye anlaşıp en fazla birinde o da öğlen civarı antreman yapmaya alışmışmışım, dürtükleyen de olmayınca ertelemenin sonu gelmiyor. Sonuçta üşengeçlik yalnız yenilmesi zor bir şey, burası da yalnız bir memleket. Ama hiçbir zorlama olmadan bir hayatı ayakta tutmaya çalışmanın da kendine göre bir zevki var.

Back to Home Back to Top FARLİMAS. Theme ligneous by pure-essence.net. Bloggerized by Chica Blogger.